29 Ağustos 2009 Cumartesi

Raskolnikov-Artık Kimse Size Tecavüz Etmeyecek (1. Sayı)

İstanbul’da sıradan bir Pazar günü!...Dışarıda yağmur yağıyor, insanlar ıslanmamanın derdinde, alışveriş telaşında koşarak kuru yer arıyor… Sokaklar ıslak…Kocaman bir sessizlik var kaldırım taşlarında.. Her adım daha da bastırıyor kaldırım taşlarının çığlığını, her adımda daha bir sessizleşiyor…

Şu ağacın dibinde duran kişi benim, üzerinde eskimiş bir tişört bulunan..ağaca yapışık duran…Gördünüz mü?...İşte şu ortadaki ağacın dibindeyim…Elimde bıçak var….

Fark ettiniz mi?...

Uzun zamandır orada bekliyorum. Aslında yağmurda ıslanmayı severim ama çıkamıyorum işte….Hissetmiyorum yağmuru..

Kimse fark etmiyor beni, önümden geçip gidiyorlar ama kimsenin gözü görmüyor beni… Herkesin yetişmesi gereken yerler var tabi, işleri, sevgilileri, arkadaşları, aileleri…

Öyle anlatacak bir şeyim olmasa da kısaca anlatayım kendimi size… Benim nerede doğduğum belli değil, annem nasılmış, babam kimmiş bilinmiyor. Bilinen tek şey, bebekken bir binanın kapısına bırakılmışım. Bakarlar diye herhalde….

Adına esirgeme kurumu denen bir yere koymuşlar beni. Burada iyi bakılır, kötülüklerden esirgenirim diye herhalde…Hiçte esirgenmedim kötü olanlardan, hep “sizin iyiliğiniz için” dendi yaptıklarına…İyiliğimiz için bir gün, top oynarken gürültü yaptık diye bize bakanlardan iki kişi aldı beni yanlarına, odalarına götürdü. Oda da üç kişiydik, benim arkama geçip pantolonumu indirdiler.

İki saat sonra çıktım odadan, düzensiz aralarla gittim o odaya. Her gidişim iyiliğim içindi ama her çıkışımda ruhum daha da acıyordu….

Böyle sürdü esirgeme kurumundaki yaşantım. Girdiğimde daha bebektim ve toplam 15 yılım geçti o soğuk, resmi duvarlar arasında. En son bundan iki yıl önce girdim o odaya ama artık sondu. Bu arada, ben hala 15 yaşındayım….

Günlerden bir gün, her şey sıradandı. Bahçeye yağmur yağıyordu ve biz koğuşlarda, yataklarımızın üzerine çıkmış konuşuyorduk. – Bu arada öyküyü durdurup ufak bir not düşelim, bana yapılan her şey bütün kalanlara yapılmıştı – Görevli odaya girdi, herkesin yanından geçip benim yanımda durdu. Saçlarımı okşadı, ellerini göğüslerime götürdü ama sonra hemen çekti. Kolumdan tutup beni yanında sürüklemeye başladı. Pantolonum cebinde kimsenin bilmediği ama uzun zamandır taşıdığım bıçağım vardı. Görevli kolumdan sıkı sıkı tutarak götürüyordu, oysa ki ben itaat eden bir köpek gibi yürüyordum. Odaya girdik. Oda da bu sefer üç kişi vardı. Görevli beni odanın içine attı. Ortada duran masaya tutunmasam düşecektim.

Hepsi tek tek benimle ilişkiye girdi, defalarca girdi. Ben ilk seferden itibaren, gözlerimi kapatmıştım. Kendimi orada olmadığıma inandırmaya çalışıyordum ama canım yanıyordu.

Hep başka şeyler düşünüyordum. Ensemdeki pis kokulu nefes alış verişler bitince birkaç saniye durdum. Gözlerimi açıp, usulca pantolonumu yukarıya çektim. Arka cebimdeki bıçağı çıkardım. Adamlara dönüp, önlerinde durdum. Üçü de kendilerinden geçmiş vaziyetteydiler, üçünün de gözü beni görmüyordu. Yan yana oturmuşlardı. Tam karşımda duran, beni buraya getiren ilk görevlinin yanına yaklaştım. Elimdeki bıçakla, sakin bir şekilde boğazını kestim. Adam daha ağzını açamadan gırtlağından akan kanlar üstüme bulaşmıştı. Kalktım, diğer ikisinin de boğazlarını sırayla ve hızlı bir şekilde kestim. Sonra, masanın üstüne oturup, onarlın ölmelerini seyrettim. Kan hiç durmadan akıyordu.

Aradan beş dakika geçtikten sonra, ayağa kalkıp yanlarına gittim. Derin bir nefes alıp, sırayla hepsinin pantolonlarını ayak bileklerine kadar indirip hepsinin organlarını sakin bir şekilde kesip, ağızlarına koydum. Daha sonra sırtlarını çevirip, önce hepsine sırayla tecavüz ettim. Oda da bulunan fırça, paspas sopalarını arka organlarından içeri, ne kadar giriyorsa soktum. Bütün vücudum kan içinde olmuştu. En son olarak da, üçünü üst üste yerleştirdim.

Masada bıraktıkları sigara paketinden bir tane sigara alıp yaktım. Odadan sakince çıktığımda, koridorda kimse yoktu. İçeride ne kadar kaldım bilmiyorum. Hava hafiften kararmıştı ve yağmur devam ediyordu. Koridordan sakince geçip, yatakhanenin olduğu dördüncü kata çıktım. Yatakhaneye girdim, hiçbir şey söylemeden canım kenarına geldim.ç camı açıp, pervazına çıktım. Elimdeki sigaradan uzun bir nefes alıp, çocuklara döndüm.

- Artık kimse size tecavüz etmeyecek….

Kendimi boşluğa bıraktım. Görevliler geldiğinde çoktan ölmüştüm..

İstanbul’da sıradan bir Pazar günü, yağmur yağıyor… Islanmaktan korkmayın çünkü su bütün kirleri götürüyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler